31 Ekim 2012 Çarşamba

Bon Jovi - Always

Gözümü kırpmadan dikkatlice yüzüne bakıyordum. Bir anda endişeyle "noldu?" diye sordun. "Yanından gittikten sonra yüzünü unutmak istemiyorum" dedim.  Biliyorum ki yine uzun bir süre aramayacağız birbirimizi ve arayana kadar mimiklerini, gülüşünü, bakışını unutmak istemiyorum. Gözümü kapattığımda hatırlamak istiyorum her detayı.
İlk birkaç gün kolay olacak hatırlaması ama sonra detaylar azalacak. Hatırlamaya calıstıkca gözlüğünü takmamış bir astigmat gibi net olmayacak yüzün. Bu yüzden ezberlemeye calısıyorum her anını seni bir daha görünceye kadar unutmamak için.


No Mercy - Where Do You Go

1996 yaz tatili.
Abim, basket oynuyor.
Basket oynayanlara hayranlıgım o yıllarda baslıyor. Adidas'ın sponsor olduğu bir streetball turnuvası var o sene. Televizyonda o turnuvadan görütülerin de oldugu bir dizi oynuyor ve ben o dizideki Devrim'e asıgım :) Dizi basladıgında kasete kaydediyorum. Sonradan defalarda izliyorum. Dizide, bizde de olan "Street Beat 96"albümünün sarkıları calıyor. İçinde hangi sarkılar vardı tam hatırlamıyorum ama youtube'da eski sarkıları dinlerken "where do you go" calınca direkt o günler geldi aklıma.


30 Ekim 2012 Salı

Jewel - Foolish Games/The Bangles - Eternal Flame

Kuzenler Amerika'dan gelir. Hediyeler, yeni sarkılar, eglenceli aksam yemekleri, gizli saklı keyifli sohbetler, kısın cekilen fotograf albümlerine bakmak ve ask hikayelerini dinlemek...
Yanlıs hatırlamıyorsam kuzenim Taylor isimli bir cocuga asıktı. Taylor, uzun sarı saclı, mavi gözlü tipik bir Amerikalıydı. Bütün yaz ask sarkıları esliginde Taylor'la kuzenimin hikayesini dinleyip fotograflarına baktık.
Bu sarkı da o dönemin sarkılarından biri.


Baska bir yaz. O yazın sarkısı: Eternal Flame. Kuzenlerden birisi baslıyor digeri devam ediyor, nakaratını birlikte söylüyorlar. Bense atmasyon ingilizcemle eslik etmeye calısıyorum...


Böyle onlarca sarkı yazabilirim...

24 Ekim 2012 Çarşamba

Bulutsuzluk Özlemi - Sözlerimi Geri Alamam

Havalar soğumaya baslamıştı...
Sonbahar, çocuğun en sevdiği mevsimken kız artık güneşin onu ısıtmamasına üzülüyordu. Hem ne vardı ki sonbaharda? Hava erken kararıyor, olduk olmadık zamanlarda yağmur yağıyor, ince giyinince üşünüyor, kalın giyilince terleniyor... 
...
Kız, işten dönüyordu. Güneş battıktan sonra hava iyice serinlediği icin adımlarını hızlı hızlı atmaya başlamıstı. Eve gelmek üzereyken birden karşısında çocuğu gördü. Biraz duraksadıktan sonra gülümsedi, kalbi yerinden çıkacak gibi hissetti... Çocuk, "Yürüyüşe çıkmıştım gel istersen benimle" dedi kıza. 
Fazla konuşmadan yürüdüler 15-20 dakika. Eskiden, özellikle yaz akşamları yemekten sonra çıkarlardı yürüyüşe. Günlerinin nasıl geçtiğini anlatırlardı birbirlerine...
...
Çocuk, "biraz oturalım istersen" dedi bu sefer kıza. Oturdular. Kız, "havalar soğumaya başladı" dedi ellerini birbirine sürterek. 
...
Bir saat geçtikten sonra çocuk, "üşüyeceksin kalkalım" dedi . Kızın evinin önüne gelince ne uzun ne kısa sarıldılar birbirlerine. Çocuğun yanakları buz gibiydi. Kız apartmana girdi, merdivenleri çıkıp evin kapısını açtı, bir saat boyunca ne konuştuklarını hiç hatırlamıyordu. 

Yine asınca cayın suyu boyunu belki yeniden karsıma cıkacaksın. 
Göz göze durup bakınca görecegiz neyiz ve nerelerdeyiz, bilemiyoruz simdi


Letters & Lights - Missing you

Özlemek özlediğini inkar etmekle başlar. Bir gece onu rüyanda görene kadar devam eder. 

21 Ekim 2012 Pazar

Nirvana - Where Did You Sleep Last Night

Lisedeyken yan odamda(abimin odası) surekli calan gruplardan biriydi Nirvana. Abim, bir grupta bas gitar calmaya baslamıstı. Devamlı provaya gidiyor eve gelince de repertuvarlarındaki sarkıları calısıyordu. Bazı sarkıların belli yerlerini başa alıp peş peşe 15 kere çalıyordu. Bu sarkı da onlardan biriydi.

Neil Young - Hey Hey, My My

My my, hey hey
Rock and roll is here to stay
It's better to burn out
Than to fade away
My my, hey hey.
Out of the blue and into the black
They give you this, but you pay for that
And once you're gone, you can never come back
When you're out of the blue and into the black.
The king is gone but he's not forgotten
This is the story of a johnny rotten
It's better to burn out than it is to rust
The king is gone but he's not forgotten.
Hey hey, my my
Rock and roll can never die
There's more to the picture
Than meets the eye.
Hey hey, my my.

11 Ekim 2012 Perşembe

Sabahattin Ali - İçimizdeki Şeytan (sarkısız)


Sabahattin Ali'nin "İçimizdeki Şeytan" kitabının arka kapagından :
"... İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizdeki şeytan yok... İçimizdeki aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var ..." 



Bir de ic sayfalardan hepimizi özetleyen oldukca sert bir kesit : 
"... Mesela herhangi bir gün müthiş bir iç sıkıntısı seni boğar. Hayat sana karanlık, manasız gelir. İnsan, biraz evvel senin zırvaladığın gibi felsefeler yapmaya başlar. Hatta yavaş yavaş onu da yapamaz ve canı ağzını açmayı bile istemez. Hiçbir insanın, hiçbir eğlencenin seni canlandıramayacağını sanırsın. Hava sıkıcı ve manasızdır. Ya fazla sıcak, ya fazla soğuk, ya fazla yağmurludur. Gelip geçenler suratına salak salak bakarlar ve on para etmez işlerin peşinde, bir tutam otun arkasında koşan keçiler gibi dilleri bir karış dışarı fırlayarak dolaşırlar. Aklını başına derleyip bu pis ruh haletini tahlil etmek istersin. İnsan ruhunun çözülmez düğümleri bir muamma gibi önüne serilir..."

Bu Aralar (sarkısız)

Bu aralar isler yogunlastı... Hem evde hem de iste aralıksız calısıyorum ve buraya yazamıyorum : (

7 Ekim 2012 Pazar

Neutral Milk Hotel - In the Aeroplane Over the Sea

Günün en güzel öğünüdür kahvaltı...
Bazen kızarmıs ekmek kokusuyla uykundan uyandırır, bazen yasa bakmadan abinle yumurta kırmaca oynatır, bazen en guzel gunlerin baslangıcı olur. 
Cemal Süreya'nın dedigi gibi "Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı."
...
Günün en uzun öğünüdür kahvaltı... 
Evde:
Bakkaldan gazete alınır, cay demlenir, salatalıklar yıkanır, domatesler dogranır, menemen kısık ateste yavasca fokurdar, masa kurulur. En son ekmekler kızartılır ve masaya oturulur. Biri masayı toplamaya kalkışırsa "Otur otur toplarız sonra" denir caylar tazelenir.
Dısarda:
Aksamdan plan yapılır, ac karnına yola cıkılır, yolda en güzel sarkılar acılır ve kahvaltı edilecek en güzel yere gidilir. Keyif icin yapılacak kahvaltının siparisi verilir. Önden caylar gelir, karın gurultusu esliginde sohbet akıp gider, siparis gelir, caylar sık sık tazelenir, konu konuyu acar her seyden konusulur, üzerine keyif kahveleri icilir...
Mayıs 2012 - Gazebo
...
Günün en özel öğünüdür kahvaltı... 
Makyajsız, belki sacını taramadıgın, özene bezene en sevdigin elbiseni giymedigin sıradan eski bir t-shirt'lu, gözlerinin şiş şiş baktığı, parfüm kokusu yerine teninin kokusu kokan en dogal halini yansıtır.

What a beautiful face 
I have found in this place 
That is circling all around the sun
What a beautiful dream 
That could flash on the screen 
In a blink of an eye and be gone from me 
Soft and sweet 
Let me hold it close and keep it here with me

Bir zamanlar telefon melodim olan bu sarkı, insanın icini ısıtan, yumusatan, biraz hüzünlendiren ama aynı zamanda sevindiren türden. Neutral Milk Hotel'le bu sarkı sayesinde tanıstım, bütün sarkılarını seviyorum diyemesem de bu sarkıyı ve "The King of Carrot Flowers" isimli sarkılarını seviyorum. 

2 Ekim 2012 Salı

Jason Mraz - Bella Luna


İlk semptom "az uyku" ile baslar bende. Günün en sevdigim saatleri gece 2-3 ya da sabah 6-7 olur. Ardından drama queen olan ruhum bir anda dancing queen'e döner.
Güler, güler, gülerim hep.
Serotonin hormonumun artması icin cikolata falan yememe gerek kalmaz günün her anı en üst düzeyde stabil kalır.
Bagıra bagıra sarkı soylemek, dünyanın kendi ekseni etrafında döndügü gibi dönmek isterim kendi etrafımda.
En sevdigim elbiselerimi giyer kafamda hayali bir cicek demeti varmıscasına gezerim.



1 Ekim 2012 Pazartesi

John Lennon - Imagine

Bazı bekleyisler guzel olur!
Sevgiliyi görmek icin sabahı beklemek,
Güzel bir kek yaptıgında pismesini beklemek, 
Yazın gelmesini beklemek, 
Postaya verilmis mektubu beklemek, 
Merak ettigin bir filmin vizyona girmesini beklemek, 
Sevdigin sarkıcının albüm yapmasını beklemek, 
Günesin dogusunu beklemek,
Anneni, babanı gormek icin eve dönmeyi beklemek...

Bunlar benim en keyifli bekleyislerim. Umudunu kaybettigin zaman butun bekleyisler kötülesir. Sadece bekler durursun, bekledigin seyi beklemenin zevkine varamazsın. O nedenle bence herkesin kucuk buyuk demeden guzel bekleyisleri olmalı hayattan tat almak, bekledigi sey geldiginde (oldugunda) dünyanın en mutlu insanı olmak icin.